Gazetecilik mesleği eskiden yani; 60, 70, 80 ve 90’lı yıllarda hakkı verilerek yapılırdı. Sahada haber peşinde koşturan, haberi hakkıyla araştırıp, çek ederek yayınlayan meslektaşlarımız vardı o zamanlar…
Şimdiki gibi; deklanşör tuşuna bir basıp, 500 adet fotoğraf çekip, aralarından sadece biri yayınlanmaya değer olan değil… Önceleri siyah-beyaz, çok seneler sonrada renkli analog fotoğraf makineleri ile 36’lık film rulosundan; sadece bir haber konusu için en fazla 3 adet fotoğraf çekerdik. Göğüs Plan, makam plan ve grup fotoğrafı. Bazı asayiş olaylarında 5 Fotoğraf çekme hakkımız vardı.
O zamanlar bir film rulosu deli para. İsraf yok, nokta atışı yetenek var. Çektiğin fotoğraf gazeteye basılabilecek kalitede ve netlikte olacaktı. Öyle şimdiki gibi; ışık tutmadı, netliği yapamadım, kadraj yanlış…vs. Çek bir daha, çek 100 tane daha, yok.
Sonrada bu fotoğrafları karanlık odada bizzat kendi; banyo edebilecek, çektiği filmleri kesip, ruloyu tekrar sarıp, aynı film rulosunu yeniden başka bir haberde kullanabilecek yetenekte gazeteciler vardı.
Çok kısıtlı imkanlarla haber peşinde koşan, teyit edilmiş haberleri yayınlayan gazeteciler…
Fotoğrafa ‘resim’ denilmeyeceğini bilebilen, yetişmiş, tecrübeli gazeteciler vardı.
Bende o zamanların imkanları ve şartları ile mesleği öğrenmiş, “gazetecilik meslek etiğiyle” yoğrulmuş, hamuru ve omurgası sağlam bir gazeteciyim. Günümüzde Türkiye’de meslek etiğini hala taşıyan ve hakkıyla gazetecilik yapan çok az meslektaşımız kaldı. Kalanlara da sahip çıkanlardanım.
Hele sahada haber peşinde koşturan muhabir sayısı neredeyse yok.
Ajanslardan, belediyelerin, valiliklerin, STK’ların, OSB’lerin, emniyet müdürlüklerinin, jandarmanın, siyasi partilerin basın birimlerinden mail adreslerine veya WhatsApp –Telegram gruplarına servis edilen haberler; gazetecilik mesleğini bitirdi.
Nasıl olsa haberler; kör-topal akıyor. Doğru-yanlış, çek edilmiş veya edilmemiş, haber değeri, var veya yok… Mail kutuları, WhatsApp veya Telegram grupları her gün binlerce haberle dolu. Eskiden haber bulamazdık, şimdi yayınlamaya yer bulamıyoruz, aralarından haber değeri olanları seçiyoruz.
---
Bizi bu durumlara getirenler ise kaderine terk edilen basın camiası, camiada dönmeyen ekonomik şartlar, desteklenmeyen televizyon ve internet haber sitesi yayın organları…
Hal böyle olunca sahada aktif çalışacak muhabir, kameraman veya ekip istihdam edilemiyor. 10 kişi ile yapılan iş, emin olun 2 kişi ile yapılıyor. O, 2 kişinin de gün içinde fazla iş yükünden canı çıkıyor. Medya kuruluşları işte bu zincirin gereği ayakta durabilmek için; mail, WhatsApp veya Telegram grupları, ajans, sosyal medya, kurum veya kuruluşların basın birimlerinin servis ettiği haberlere gebe kalıyor…
Hele hele kazancı asgari ücretlerin altında olan ve neredeyse mutfak masrafını bile karşılayamayan bir grup omurgalı gazetecinin aksine; onurunu çıkarlarına ipotek etmiş sözde ve yaka kartında “gazeteci veya muhabir” yazan ‘Akçeli İşler yazıcıları’ da var içimizde.
Valla gülmeyin… Ben onlara böyle diyorum. ‘Akçeli işler yazıcıları.’
Hani eskiden postane önlerinde ‘arzuhalciler’ vardı… Halen bir-iki görüyorum…
Gidilir; dilekçeler veya vukuatlı olaylar onlara anlatılır, arzuhalcilerde ağızdan çıkanları noktası virgülüne kağıda daktilo ederlerdi. Bu yazıcı hizmetlerinden dolayı da, para kazanırlardı… Tıpkı bizim omurgasızlar gibi.
Arada tek fark şu; arzuhalcilerin işinin doğası bu. Yani para karşılığında aleni olarak; yazı, dilekçe, mektup…vs yazmak. Bizim Omurgasızlarda, yani 'Akçeli işler yazıcıları' ise bazı algı hileleri ile beyinlere sızıyor, karşılığını da eft olarak banka hesabına alıyor. 100, 200, 1.000, 2.000…20.000, 200.000, 2.000.000…vs. Arsa, ev, ihale, milletvekilliği, belediye başkanlığı, makam, paye…vs. Bilemem, ne anlaştılar ise o…
Bizim mesleğin yüz karalarıdır bu ibancılar. ‘Akçeli işler yazıcılarının’ yani günümüz arzuhalcilerinin geçim derdi yoktur. Bunların her birinin, bütçesi yüksek; kurum, kuruluş, belediye, STK, siyasi parti…vs ile iletişimleri çok güçlüdür. Acayip kulisler döner bu kurumlarda. Ama hiçbir tanesi haberleştirilmez. Akçeli işler bağlarını zedeleyecek hiçbir hamle yapılmaz, tek kelam edilmez, yazılmaz, çizilmez...
Niye…
Aksi durumda; ibanlara eft gitmez, ‘akçeli işler yazıcıları’ üç kuruşluk çıplak maaşa talim eder… Yada varsa ileride milletvekilliği, belediye başkanlığı, meclis üyeliği, mülk, paye, ihale…vs gibi bir hedef, oda suya düşer…
Boş mu konuşuyorum… Bak çevrene, bak şehrindeki belediye kadrosuna, bak şehrindeki belediye meclislerine, bak TBMM’ye …
Gördün mü? Ha işte bak, sorunun cevabı orada…Gözünün içine bakıyor.
Onurlu, omurgalı gazetecilik hak getire…
Bu sistem; genelde ve yerelde, yaygın veya ulusal basında… Her yayın kuruluşu için yazık ki böyle…
Ancak…
Ne mutluluk ve umuttur ki; bu sisteme atarlanan, karşı çıkan, inadına sahada haber peşinde koşturan, “ne olursa olsun para kazanamasam da, sahada elimde kamera ve mikrofon ile hakkını vererek gazetecilik yapacağım” diyen, sayısı az meslektaşlarımızda var… Benim şehrim dede var, senin şehrinde de vardır eminim, bu onurlu gazeteciler.
---
Resmi kayıtlara göre medya sektöründe; yüzde 19'u kadın, yüzde 81'i erkek olmak üzere, genelde erkek kesim istihdam ediliyor. Yani; Türkiye’de gazetecilik mesleği genel olarak eril kodlara sahip.
Gazetelerin web sitelerinin künyelerinin yüzde 36,5'i kadın, yüzde 63,5'i erkeklerden; internet haber sitelerinin künyelerinin ise yüzde 40,9'u kadın, yüzde 59,1'i erkek gazetecilerden oluşuyor.
Bu nedenle; kadın gazetecilerin bu engin ama eril ortamda haber üretiyor olması ve mesleklerini başarılarla taçlandırıyor olabilmeleri takdir edilmesi gerekir…
Bize, bizden fayda var…
Bir gazeteci, bir diğerine sahip çıkmazsa, meslekle hiç ilgisi olmayan dönüp arkasına bile bakmaz.
Tamda kenetlenme zamanı…
Meslektaşına sahip çık…
---
Kıvır kıvır omuzlarına kadar uzanan saray bakırı saç rengi, tatlı gülümsemesi, gözünden çıkarmadığı güneş gözlükleri, kendine has giyim tarzı, başarıya olan hırsı, çalışkanlığı, epey de atarlı halleri ile bilinen; İzmirli ödüllü kadın gazeteci Deniz Doğan…
Dışarıdan ‘aha vurdumu, ağzımı burnumu dağıtacak’ zannıyla başlangıçta uzak durulur bu kızdan…Aynı zamanda boksör ya… ☺
O’nun kalbine ancak gönül gözüyle bakılırsa; nahifliğini ve nezaketini, iyilik tutkusu ve mesleğinin aşıklığını görebilirsiniz.
Güzel insan Deniz… Kendi güzel, kalbi güzel insan.
Angelina Jolie veya Charlize Theron gibi kusursuz bir yüz güzelliğinden bahsetmiyoruz elbet…
Davranışları ve yaşam biçimi ile özgün bir kadın gazeteciden bahsediyoruz. Kendi olabilen, kendini sevebilen, kendinin sınırlarını çizebilen bir kadın gazeteciden.
En önemlisi; çalışkan, cesaretli ve antenleri sürekli açık. Hafızası, kalemi, iradesi güçlü, omurgası sağlam… Akçeli işlere yelken indirecek, papuç bırakacak, zaafları olan bir gazeteci değil. Meslekteki erilliğe inat, hep ayakta, güçlü ve yetenekli.
Zaten gazetecilik mesleğinde yetenek; başarıyı ve ödülü beraberinde getiriyor.
İşte Deniz’de bunların hepsi mevcut…
Eee yok mu bu kızın hiç kötü huyu… Var elbet, hepimizde olduğu gibi…
Biraz atarlı, tatlı tatlı dikleniyor işte. ☺
Hatırlattım ya yukarda; kız aynı zamanda boksör. ☺ Bu atarlılık hali, kas gücüne güvenden de geliyor… ☺
Eee olsun o kadar… Hani;” kadı kızında da…” misali…
Biz Deniz’in yeteneğine ve başarılarına bakalım…
---
World Türk TV’nin; İzmir Haber Koordinatörü, sahada bizzat aktif muhabiri, sunucusu, İnternet Haber sitesi editörü…
Öyle bilgisayar başında oturup ta mail haberciliği yapmıyor haa…
Haberi bizzat gidip, kameramanı Batuhan Vuruşkanlar ile kendi çekiyor, anonsunu sahada bizzat kendi yapıyor, yazıyor ve yayınlıyor.
Eee tabi bu gayreti, meslek aşkı ve tutkusu O’na başarı ve ödüller getiriyor.
---
Deniz;
Bu yıl, yani 2023 yılının Şubat ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’nın elinden yılın muhabiri ödülünü almıştı.
Dedik ya…
Bizim kız sahada; aktif çalışan nadir gazetecilerden olduğundan, aynı yıl bir ödül sahibi daha oldu.
Deniz geçtiğimiz günlerde; ‘Birlik Beraberlik Federasyonundan’ Onur Ödülüne layık görüldü.
Ödülünü; 9 Kasım 2023’te İzmir Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde gerçekleşen törende aldı.
Türkiye’nin 100. Yıl Ödül töreninde kısa ve öz bir konuşma yaptı Deniz. Olması gerektiği gibi. Lastik gibi çekip uzatmadan…Türkiye’de gazeteci olmanın zorluklarından bahsetti.
“Pes etmezseniz, sabah herkesten önce güne başlarsanız ve herkes uyurken siz alanlarda haber peşinde koşturursanız, masa başı haberciliği yapmazsanız ve en önemlisi mesleğinize aşık olarak çalışırsanız…İşte birileri de görür sizi, böyle ödüllendirir. ’
İşte benim bu köşe yazısında yazdıklarımın tümünün özeti, Deniz’in bu söyledikleri…
Gazeteci; yaka kartını boynuna asıp veya cüzdanında taşıyıp, “ben gazeteciyim” havası atmakla olunmuyor. Böyle Deniz gibi; sahada ayakların su toplayıncaya kadar haber peşinde koşturabilmekle olunuyor.
Deniz…
Gözlerinden, yüreğinden öpüyorum. Başarıların katlanarak büyüsün…
Bende whatsap mesajıyla tebrik edebilirdim seni… Ancak o zaman; Türkiye’de gazeteci olabilmek ve gazeteci kalabilmek için verdiğimiz mücadeleyi anlatamazdım…Hele de kadın gazetecilerin…
Bir taşla iki kuş misali…
Senin ödüllerinden hareketle, mesleğimizin omurgasız ‘akçeli işler yazıcıları’na ve onları bu duruma düşüren merkezi yönetimin beceriksizlerine bir nebze gönderme yapayım dedim.
Evinin bir köşesine “ödül rafı yaptır” derim Deniz… Devamı gelecek anlaşılan. Hazırlığını yap bari…
Ödüllerine bereket Deniz…
----
Evet tanıdığım en iyi gazetecidir Deniz Doğan
Tebrik ediyorum üstadım kalemine yüreğine sağlık...